Dünyayı hayretle izlemekle geçti çocukluğum. Ben baktım, onlar oynadılar önce. Sonra ben de oynamaya karar verdim.
Genç oldum geç bir yaşımda, fotoğraf çekmeye başladım. Ne kadar güzeldi dünya, en beklenmedik yerlerde, türlü sürprizler saklıydı… O sürprizleri toplamaya başladım önce. Her bir kare, ayrı bir hazine gibiydi. Birer birer biriktirdim senelerce.
Fotoğrafını çektiğim her şehirden, objektifime bakan her insandan, gittiğim okullarda bana hiç öğretilmeyen, hazine değerinde dersler aldım. Yirmi seneye yakın durmamaca, sabahtan akşama, şekiller dünyasının şekilleri arasında dolandım.
Sonra bir gün ansızın, orta yaşlarımın başında, akrilik boyaları dökerek ve onların akışını seyrederek, dünyanın dört bir yanını gezerken aldığım tüm derslerin, bir anlık bu rüya içinde saklı olduğunu fark ettim.
Zaman bir defa daha büküldü. Bir farkındalık uğruna, sormayın ne boyalar döküldü.
Başta hayran oldum akışa… Sonra müdahale edebildiğimi gördüm. Heyecanlandım. Fazla kaçırdım. Bozdum. Sonra akışın hızında, zamanın ruhunda bir yol buldum kendime. Bu da meditasyonuma dönüştü zaman içinde...
Şimdi ise bütün bu sürecin meyvelerini sizlerle paylaşmaya, kendimi hazır hissediyorum.
Tunç Süerdaş